"Kepez'deki 'Hiç şüphesiz Antalya Dünya'nın en güzel yeridir. M. Kemal ATATÜRK' yazan tepeye doğru bakıyorum. Bu söz eskisi gibi etki uyandırmıyor şu sıralar. Parlamıyor o tepede. Yanında akan şelale gürlemiyor. Sanki bu şelale değil o tepenin gözyaşları. Kaleiçi'ne gidip biraz içimin açılmasını istedim. O eski surlar, kale kapısı bir başkaydı. Darbeler almıştı sanki şu son günler. Eski güzelliği yok gibi. Hemen Akdeniz'i görmek istedim. Koşup baktım Akdeniz'imize. Güldür yüzümü dercesine baktım. Bu daha önceleri işe yarardı. Ama olmadı. Gözümü kapadım, bekledim. Açtım ama manzara değişmedi. Bana gülmedi Akdeniz. O maviliğini yitirmişti. Peki, peki Yivli minare... O da bana gülmedi. Her yerde peşinde koştuğumuz armamızın simgesi karamsardı sanki. Sahillere attım kendimi. Sahil kumlarına siyah renk çalmıştı sanki."
Bu şehre bu manzaralar hiç ama hiç yakışmıyor. Bu şehre Antalyaspor'un etkisiydi bu evet. Bunun sebebi bu. Ölü toprağı atıldı Antalya'mıza. Ve halen bekliyoruz. Bu ölü toprağın altında ezilmeyi kabullenmişçesine bekliyoruz.
Ama neden? Neden bekliyoruz? Neden erken teslim oluyoruz? Neden kendi kaderimizi kendimiz çizmeyi denemiyoruz? 3-5 yenilgi mi bize bunu yaptı?
'Akrep' bizim simgemiz. Akrep kendi kaderini kendisi çizer. Çok zorda mı kaldı yolun sonuna mı geldi. Kendisini öldürür. Başkasının bunu yapmasına izin vermez. Kendisi sonuna kadar dayanır. Ama yapacak başka bir şey kalmazsa bunu yapar.
Biz mücadelemize başlayalım. Son çarpışmalarımız bunlar. Haydi tesislere. Lig bitene kadar her antremandayız. Desteklerimiz inatla her geçen gün, dakika artarak devam edecek.
Biz görevimizi hep yapalım. Kâbus görmeye başlayanlar var. Daha 4 maç var. 'Oynanmamış' 4 maç.
Kâbus için erken! Haydi tesislere. Desteklerimiz giderek artıyor. Haydi Antalyasporlular!
Esen kalın.
imza: Zek